Vodina - Eleni'nin
Düşü
-Kitap Önsözü-
Vodina serisinin ilki olan “Vodina –
Kaan’ın Öyküsü” kitabında hikâye Kaan’ın ağzından kaleme alınmıştı ve Eleni’yle yaşadığı
aşk da bir erkeğin bakış açısına göre aktarılıyordu.
“Vodina – Eleni’nin Düşü” kitabında
ise hikâyenin devamı Eleni’nin ağzından anlatılıyor ve Kaan’la aralarında geçenler de
bir kadın gözüyle irdeleniyor.
İlk kitaptaki gibi bunda da bu
ikilinin kültür farklılıklarından dolayı yaşadıkları sorunlar yer alırken, zamanın
onları nasıl değiştirdiği konusuna da dikkat çekiliyor.
Eleni’nin Kaan’ın kitabını okuduktan
sonraki değişimine de özel bir vurgu yapılıyor.
Eleni bu kitabı okumayı bitirince eski
günlüğündeki anılarını ve Kaan’ın kendisine yazdığı şiirleri okumaya yöneliyor, bunları
okudukça da yeniden geçmişin güzel günlerini anımsıyor.
Bir süre sonra da Kaan’a olan özlemi
derinleşmeye başlıyor ve onu bir daha göremeyebileceği korkusu bunu iyice pekiştiriyor.
-Birinci Bölüm-
Eleni içinde Kaan’ın kitabının da
bulunduğu e-postayı aldığında iş yerindeydi.
Önceki geceden beri sürekli e-postalarını kontrol ediyor, Kaan’ın virüs yüzünden sağlık
sorunu yaşıyor olabileceği düşüncesi kendini kötü hissetmesine sebep oluyordu.
Ondan gelen e-postayı görünce bir anda
rahatladı ve meşgul olduğu işini bir kenara itip e-postaya odaklandı.
Tam bunu açmak üzereyken de yoğun bir heyecana kapıldı ve kalbi yerinden çıkacakmış gibi
oldu.
Birkaç kez derin derin nefes aldı ve kendini iyi hissettiği kanaatini getirince
yardımcısına seslenerek içeriye kimseyi almamasını, hatta kendisinin bile girmemesini
söyledi.
Ondan “tamam” yanıtını alınca da bir hamleyle önündeki e-postayı açtı ve hızlıca
içindeki yazıya göz attı.
Kaan’ın sağlık durumunun kötüleşmekte olduğu yazısını fark edince de bir anda morali
bozuldu ve kitabı okuyup okumama konusunda tereddüde düştü.
Fakat içgüdüleri merakını tetikleyince kendine hâkim olamadı ve ani bir refleksle kitap
dosyasının üzerine iki kez tıklayarak sayfaların önündeki ekrana yansımasını izledi.
Kaan önceki yazısında kitabın ismini “Vodina” koyduğunu belirtmişti; ama başlıkta
‘Vodina” dışında “Kaan’ın Öyküsü” de yazıyordu.
Bundan sanki kendisine üstü kapalı bir mesaj vermek istediği izlenimini edindi ve bunun
ne olabileceğini düşünürken sayfaları hızlıca ilerletmeye başladı. Ancak bir süre sonra
yaptığının anlamsız olduğu hissine kapıldı ve hemen kitabı kapatarak e-postada yazanlara
odaklandı.
Kaan’ın, “zaten bunca yıldır ruhen benim dostum olduğunu belirterek cevap vermek
istiyorum” sözlerini görünce de yeniden duraksadı ve hafif bir tebessümle, yine her
zamanki gibi iyi niyetlisin. Belki de seni bana farklı kılan yönün buydu, diye
mırıldandı.
Kendisinin İskeçe’yi ziyaret etmesi durumunda sohbet etmek istediği konuları dile
getirişini ve bunları imalı aktarışını okuduğunda da duygu yoğunluğu epey arttı.
Özellikle de, “sonuçta hayallerimi en iyi bilen kişi sendin ve seninle konuşarak zaman
kavramının yıllar içinde bizlere ve hayallerimize nasıl davrandığını öğrenmeyi
hedefliyordum” cümlesinin sonuna geldiğinde bir anda gözlerinde yaşlar belirdi.
Biliyordu ki gelecekle ilgili birçok güzel hayali birlikte kurmuşlardı; ama zamanın
akışı kendilerine istedikleri gibi davranmamıştı.
Kurdukları hayaller geçmişin hoş anıları arasında kalmışlar, onları hatırlamak istediği
her seferinde hayal kırıklığı olarak geri dönmüşlerdi.
Gözyaşları dinene kadar bunları düşündü ve bir müşterisiyle olan randevu saatinin
yaklaştığını fark edince kitabı okumaktan vazgeçti.
Ancak onu bir kez daha açtı ve bilgisayarının yazıcısından çıktısını alarak bu çıktıyı
çantasına koydu. Ardından önündeki işine odaklandı ve gün boyunca sürekli işiyle meşgul
oldu.
Yorucu bir gün geçirdiği halde aklı sürekli kitapta takılı kaldı ama ona göz atacak
uygun bir fırsat da bulamadı.
Akşam eve vardığında Ksanthoula’yla virüsü, özellikle de İskeçe’yi diğer illerden daha
fazla etkilemiş olduğu konusunu konuşmak için yoğun bir çaba sarf etti; ama yemeğe kadar
bunu da başaramadı.
Yemeği servis ederken daha fazla sabredemeyeceği sonucuna vardı ve Ksanthoula’nın ne
düşüneceğini hiç önemsemeden direkt söze girdi. Ciddi bir ifadeyle ona:
“Kızım, İskeçe’deki çevrenden ya da tanıdıklarından virüse yakalanmış kimseler var mı?”
diye sordu.
Ksanthoula ortada hiçbir konu yokken annesinin kendisine bu soruyu sormuş olmasına biraz
şaşırdı; fakat Yunanistan’ın genel gündeminin İskeçe olması sebebiyle bunu çok da
yadırgamadı. Hemen ona karşılık vermek istedi ve kibar bir dille:
“Hayır. Zaten virüs şehirde pek etkili değil. Daha çok balkan köylerini etkilemiş
görünüyor. Benim arkadaşlarımdan virüse yakalanan olduğunu da henüz duymadım.” cevabını
verdi.
Eleni bu yanıttan, kızı Ksanthoula’nın Kaan’ın virüse yakalandığı bilgisinden henüz
haberdar olmadığı sonucuna vardı ve merakını gidermek için bu konuyu biraz daha açmak
istedi.
Bu sefer de:
“Ev sahibinle ya da komşularınla hiç
konuştun mu?” diye sordu.
Ksanthoula bu sorunun altında başka
bir anlam arar gibi bir süre cevap vermedi ama suskunluğunun annesini rahatsız edeceğini
bildiği için bir an önce bunu cevaplaması gerektiğini düşündü.
Hafif bir gecikmeyle ona:
“Geçen hafta mahallemdeki marketin
sahibini aramıştım. İskeçe’nin farklı yerlerinde test merkezleri kurulduğunu, halkın
bunlara büyük rağbet gösterdiğini, hatta kendisinin de test yaptırdığını, muhtemelen de
temiz çıktığını söylemişti.
Dolayısıyla o çevrede korkulacak bir
durum olduğunu pek sanmıyorum.” yanıtını verdi.
Eleni:
“Çevrendeki insanların halini hatırını
sorman çok hoşuma gidiyor. Yarın uygun bir zamanda ev sahibini de ara ve ona da
İskeçe’de ne olup bittiğini sor.
Hem gönlünü almış olursun hem de son
gelişmeleri öğrenip beni de bilgilendirirsin. Çünkü tekrar okullar açılırsa seni
gönderip göndermeme konusunda çekincelerim var.” yorumunu yaptı.
Ardından sessizliğe bürünerek Kaan’ın
son durumunu kimden ve nasıl öğrenebileceğini düşünmeye başladı.
Ayrıca onun cep telefonunu da bulmak
istiyordu; çünkü gerektiğinde ona hemen ulaşabilmeliydi.
Muhtemelen Foti’yle Niko’da numarası
vardı ama Kaan’dan ayrıldığı günden bu yana ikisiyle de arası limoniydi.
Gerçi söz konusu Kaan’ın sağlığı ve
virüse yakalanmış olması olunca kendisine sıcak davranacaklarından emindi; ama yine de
onların yardımını istemeye çekiniyordu.
Aynı arkadaş ortamında bir araya
geldiklerinde kendisiyle selamlaşıyorlardı; ancak eski samimiyetlerini göstermiyorlardı.
Devamı okumak isterseniz e-kitabı
satın almak için
tıklayınız...
-Kitap Hakkında Notlar-
Kitap; 18 bölüm, 57 bin kelimeden
oluşmakta olup yazarın
bundan önce yayımladığı kitaplarda olduğu gibi
yine Batı Trakya’da, özellikle de kendi doğup büyüdüğü bölgede konuşulan Türkçeyle
kaleme alınmıştır. Yabancı kelimelerden arındırılmış, sade ve yalın bir dil olduğu için
okuması oldukça kolaydır.